Analitik Analiz
31 Mart seçimlerinin sonuçlanmasının ardından kısa bir zaman geçti. Seçim sonuçlarına ilişkin herkes bir söz, bir yorum ve bir değerlendirmede bulundu. Bu yapılan tüm değerlendirmelerin hepsinde elbette eksik yada fazla şeyler olabilir. Çünkü herkesin, kendine göre bir düşüncesi ve kendi bakış açısı ve de bir değerlendirmesi olduğundan bu değerlendirmelerin hepsine objektif bir değerlendirme olarak bakamayız.
Kişi ancak kendi hata ve eksiklerini başkasından daha iyi görüp analiz edebilir. Dışardaki kimse o kişiyi elbet kendisi kadar gerçek manada tanıyamaz ve o yüzden de gerçek ve doğru bir analiz yapamaz, eksik kalır.
Biz idareci seçerken sadece dünyevi bir idareci seçiyoruz. Zira, bu seçimlerin ve bu sistemin hiçbir zaman bir kudsiyeti ve dini bir sorumluğu olmaz. Çünkü bu sistemin, hiçbir kuralı islami veya herhangi bir dini kurala uymayan beşeri bir sistem olduğundan biz bu şartlar dahilinde bir idareci seçiyoruz. İşte bu yüzden kıstas olarak seçim yaparken, dini bir vecibe olarak değil, vatani bir vecibe olduğu için seçim yapıyoruz. Burada iki önemli husus göze çarpıyor. Genel seçimde, seçeceğimiz iderecinin ülke emniyetine ve güvenlik durumuna gösterdiği hassasiyeti ve ikinci olarakta halkın refahına sunacağı katkı nazara alınmalıdır. Yoksa hiçbir siyasi partinin görüş ve düşünce açısından birbirinden farkı yoktur. Bütün partiler Kemalist çizgidedir. söylemleri sadece halktan oy alabilmek için geliştirdikleri argümanlardır.
Yerel seçimlere gelince; şehrin gelişimine ve halkın refahına çalışacak bir belediye başkan seçmektir. Yoksa geldiklerinde hiçbiri farklı yapıda olmayacak sadece bir hizmet yarışında olacaklardır.
İşte bu durumda bizim gördüğümüz ve bakış açımıza göre seçim sonuçlarına baktığımızda şu ortaya ki; AK Parti kendi ilkelerinden üç yüz altmış derece olmasa da en az yüz de yüz seksen seviyesinde bir sapma yaşamıştır. Hakkı üstün tutma ilkesini tamamen terk ederek, halkın gayri meşru isteklerini yerine getirmeyi ve daha doğrusu Hakkı değil halkı memnun etme peşine düşmüştür. İlahi kaynaklara göre insanın nankör olduğu, tam istikametli ve doğru akıl yürütme kabiliyeti olmadığı bildirildiği halde, halkın nankör olacağı göz ardı edildi.
Yine meşhur Ebu Müslim Horasani’nin “Onlar şerlerinden emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak için düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakın tutulan düşman dost olmadı. Ama uzak tutulan dostları düşman oldu. Yıkılmaları mukadder oldu” sözü tahakkuk etti ve bu söz rehber kabul edilmeyerek aynı hataya düşülmüş oldu.
Tabi burada bazı şeyleri açık yazmamız mümkün olmuyor. Zira Fincancı katırlarını ürkütmemek için ve bazı dostları üzmemek adına sadece ima edebiliyoruz. Zira bazı şeylerin hususi kalması ve konuşulmaması daha doğru bir yoldur.