Müfredata dair yazdıklarımız, müfredatın temellendirilmesine matuf idi. Bu kere, müfredat ne kadar mükemmel olursa olsun, uygulama esnasında yapılması ve verimliliğin artırılmasına dair olacaktır.
Bu konuda, mevcut bazı uygulamaların verimliliğin artırılması yönünde değiştirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Ölçme ve değerlendirmenin fiilen uygulandığı sınıflarda ders öğretmenlerinin ölçme değerlendirme dışında tutulması, sadece davranış değişimi ve iyileşmesi konularında öğrenciye not takdir etmesinin yeterli görülmesi sağlanmalıdır. Bu takdirde, ders okuttuğu sınıfların sınavlarına girmemiş olması, öğretmenin, sınav komisyonlarının da sınavına tabi olması demektir ki bu uygulama ile öğretmenin tembelliğe itilmesine mâni bir durum oluşturacaktır.
Sınav sorularının, merkezî bir komisyonca hazırlanması, gözetmen heyetinin de merkezî bir usulle tespit ve tayini, öğrenci başarısının öğretmen başarısına bağlılığının tespitine de yarayacaktır. Sınav evrakı değerlendirmesinde bulunmayacak olan ders öğretmeni, öğrenciye not takdir ederken öğrenci durumuna göre değer tayin edemeyecek, başka bir deyimle öğrenciler arasında kayırma terk edilecek, her öğrenci, kendini tanımayan komisyonlarca değerlendirileceğinden, tanınmadan notlarını alacaklardır.
Hâsılı, ders öğretmenlerinden, ölçme ve değerlendirme görevi alınıp öğrenciyi tanımayan, öğrencinin de tanımadığı komisyonlara tevdi edilmeli, böylece adalet sağlanmış olmalıdır.
Böyle çalışmalarda öğretmenin başarısı, ders okuttuğu sınıf ve şubelerinde, öğrenci başarısına bağlı kalacak, ayrıca bir teftişe de lüzum kalmayacak, öğretmen ders işledikten sonraki zamanlarını, mümkün mertebe, ders hazırlığı için ilgili dokümanları gözden geçirmekle meşgul olacak, kendini yetiştirecektir. Buna rağmen, başarılı olamayan öğretmen hakkında iyileştirici programlar uygulanacaktır.
Bu konuda 40 yıl önce kaleme aldığım düşüncelerimi tekrarlamak istiyorum. Yayımlanan gazetenin koleksiyonu araştırdığımda ilgili kütüphanede servis edilmediğinden nüshasının tarih sayısını tespit edemedim.
MİLLÎ EĞİTİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Bu yazı 1984 yılında yazılmış ve yayımlanmıştır
GİRİŞ
Orta dereceli okulların eğitim ve öğretim faaliyetlerinin verimini artırmak, mezunlarının kalitesini yükseltmek, iyi vatandaş olmalarını sağlamak için aşağıda belirteceğim hususların icrası zarurî hale gelmiştir. Böyle söylemek” Bundan başka doğru yoktur.” anlayışından kaynaklanmıyor, bilakis mevcut bozuklukların tamirine dair, bir fikir verebilme düşüncesinden doğuyor.
1- Orta dereceli okulların programları.
2- Orta dereceli okulların imtihan uygulamaları.
3- Orta dereceli okulların öğretmenlerinin yenilenmeleri ve kültürel beslenmeleri.
4- Orta dereceli okulların öğretmenlerinin terfi, tayin ve nakil işlemlerinde uyulacak prensipler.
5- İl ve ilçe merkezi dışındaki okullarda yapılan eğitim ve öğretimin eksiklik, yetersizlik ve bozukluğu.
6- İl ve ilçe merkezi dışındaki okulların muhammen malî yükü.
7- Sonuç
1- ORTA DERECELİ OKULLARIN PROGRAMLARI
Orta dereceli okullarda, nelerin okutulacağı, ülkemizde, önceden tespit edilmiş, uygulama -zaman zaman yapılan değişikliklere de uyularak –buna göre yapılagelmiştir.
Yapılan Nedir?
Herhangi bir okulda, herhangi bir dersin müfredatı, aynı okulun aynı dersi okutan öğretmenleri tarafından ele alınır. Buna göre – tavsiye edilen ders kitapları da –varsa- göz önüne alınarak yıllık ders planı yapılır. Bu plan, diğer ders öğretmenleriyle temas kurularak eğitim yılı sonuna kadar uygulanır. Yıl içinde, müfredat değişirse bu değişiklik yıllık plana da yansır. Plan, herhangi bir öğretmen tarafından yetiştirilememişse eğitim yılı sonunda meşru gerekçesi ile okul müdürlüğüne rapor edilir.
Tavsiye edilen ders kitabı birden çok ise bir okulda okutulmak üzere biri seçilir (2) Bu durum, 1983-1984 eğitim yılı sonuna kadar devam etti.1984-1985 eğitim yılında uygulanmasına başlanmak üzere değişti. Bu değişiklik Tebliğler Dergisinin 23 Nisan 1984 tarihli 2163. Sayısında yayımlanan 1984/ 87 sayılı genelge ile açıklandı.
Bu genelgeye göre okulların okutacağı kitapların listeleri, ilçe Millî Eğitim Müdürlüğünde toplanır, İlçe Millî Eğitim Müdürünün başkanlığında kurulan bir komisyon tarafından incelenir, itilaflı olan kitaplardan biri-ekseriyeti teşkil ettiği için- tercih edilir. Böylece de ilçe okullarında kitap konusunda birlik sağlanmış olur. Böyle bir birlik ülkemizin geleceği için yeterli olamaz. Yine de bir dağınıklık söz konusudur.
Öyleyse ülke çapında, birliği sağlamak için neler yapılması gerekir?
Bunun için ülkemiz şartları eldeki imkânlar ölçüsünde hatta imkânları zorlayarak çok akıllıca değerlendirilmeli. Çeşitli, sosyal, ekonomik, kültürel imkânlar içinde bulunan bölgelerimiz varken imkânsızlıklara mahkûm olmuş bölgelerimiz de vardır. Bu durum istenmeyerek meydana gelmiş de olsa vardır. Bu yüzden, Türkiye millî Eğitim meselesi açısından bölgelere ayrılabilir. Bu ayrımda ölçü idarî taksimata benzememeli yani bir bölge içine alınacak iller veya ilçeler birbirine komşu olmak zorunda bırakılmamalıdır. İdarî bakımdan hiç de ilgileri olmayan yerler eğitim davası bakımından aynı bölge içinde düşünülebilir. Buna ciddi bir çalışma ile gerektiği kadar bölge ihdas edilebilir. Bu görev Millî Eğitim Bakanlığınındır. Gerektiği gibi tasarrufta bulunabilir. Ülkeyi eğitim davası bakımından bölgeye ayırdık. Bu bölgeleme eğitim öğretim hizmetlerini değerlendirmede işe yarayacaktır. Bundan evvel yapılacak ilk iş ülkeye şamil okulların programlarını, yeniden hazırlamak veya ıslah etmektir. Bu müfredat gereğince okulların ders durumuna göre hazırlanmış yıllık ders planların yazılı hale getirilir. Uygulama için okullara gönderilir, uygulattırılır.
Ayrıca öğretmensiz geçen derslerin de dolması için gereken tedbirler alınır. (3)
Bu yıllık planlar, aynı olduğundan orta dereceli okullarda, bölge bölge, aynı planlarla aynı anda eğitim öğretim başlamış olacaktır. Böylelikle de okullarda yıllık plan hazırlama ve tasdikleme yüzünden, yaklaşık bir ay derslere plansız programsız girilmeyecektir. Böyle bir uygulama, günlük planın angarya kabul edilişini de ortadan kaldıracaktır. (4)
2-ORTADERECELİ OKULLARDA İMTİHAN UYGULAMALARI
Derslerin işleniş süresine göre imtihanlar bir eğitim yılı boyunca en az dört, en fazla altı yazılı ve iki sözlü şeklinde yapılıyor. Bu rakamların taksimi dönemler için eşittir. Daha önceki yıllarda ise altı yazılı iki sözlü şeklinde idi.
Bu imtihan uygulamalarını, hiçbir yan tesir olmadan derse giren öğretmenler yapıyor. Bir öğretmenin not verişine başka bir öğretmen karışmıyor. Bu uygulama halen devam ediyor.
Yalnız “Eylül ve Haziran imtihanları” diye anılan imtihanları, okul müdürlerinin başkanlığında kurulan komisyonlar yapıyorlar.
Bu günkü şartlarla bir edebiyat öğretmeni maaş karşılığı girdiği otuzar mevcutlu üç şubenin bir eğitim yılı için birer sayfa hesabıyla toplam 1014 yazılı kağıdını ,180 adet de –artık kaçar sayfa olacaksa –dönem ödevlerini okuyacaktır.
Eğer öğretmen tam ücretle ders okutuyorsa rakamları iki ile çarpmak lazımdır.
Bu kadar kâğıdı okumak ve değerlendirmeye çalışmak öğretmenin öğreticilik ve eğiticilik yönünü zaafa uğratır. Çünkü birçok yanlış doğruyu bulmayı güçleştirir. Öğretmenimize gerçekten salim, dinlenik bir zihinle çalışma ve değerlendirme zamanı kalmaz.
O HALDE NE YAPMALI?
Birinci bölümde ülkenin bölgelenmesinden bahsetmiştik. Bu bölgelerin özelliklerine uygun, elektronik beyinle değerlendirilebilecek nitelikte, yüksek okul imtihanlarında olduğu gibi soru kitapçıkları ve cevap kağıtları uzmanlar tarafından hazırlanır. Soru adetleri derslerin ağırlığına göre olur. Bu sorular, okullara gönderilir. Gerek ülke çapında gerekse bir bölge çapında aynı gün aynı anda öğrenciler imtihan edilirler. Sonunda, soru kitapçıkları, öğrenci ve öğretmenlerde kalır. Cevap kağıtları bölge merkezine, oradan genel merkeze değerlendirilmek üzere gönderilir. Sonuçlar en kısa zamanda okullara bildirilir. Böylece öğrencilerimiz sevilerine göre ölçülmüş olur.
Bu şekil bir uygulama, öğrenci kayırma ve öğretmen ayarlamaya çalışma hastalığının kesin ilacı olur. Bu imtihanların bir eğitim yılı içinde 4’ü geçmesi külfet olur. Bunu, öğretmene ve öğrenciye ve dahi ülkeye sağlayacağı fayda üçüncü bölümde ele alınacaktır. Bu şekil bir uygulamada, öğrencinin not korkusu, öğretmenin not silahı korkusu olmaz. Geriye öğretmek, öğrenmek, eğitmek, eğitilmek kalır. Bu sınavlardan alınan sonuçlar, sınavla girilen Öğretim kademelerine girişte, ölçü kabul edilir. Bu sonuçlara göre Kademeye geçilir. Kademe atlamak için özel kurs v.s.ye gerek kalmaz. Okulların nitelikleri bunu sağlayacak kaliteye yükseltilince tek tedrisatla sınavsız bir üst kademeye intisap sağlanmış olur.
3-ORTADERECE Lİ OKUL ÖĞRETMENLERİNİN YENİLENMELER ve KÜLTÜREL BESLENMELERİ
Yukarıda işaret ettiğimiz gibi öğretmenin elinde bir yıllık plan var. Amacı belli, metodu belli, işi belli, sadece öğretmek, eğitmek. Bunun dışında imtihan kâğıdı, ödev kâğıdı okumasına lüzum kalmıyor. Görevi elindeki yıllık planda belirtilen amaca en uygun şekilde ulaşmak. Bunun için ne lazımsa yapmak. İşte, öğretmen ve eğitimdeki ustalık burada kendini gösterir.
Öğretmen, öğrencinin de elinde bulunan ders kitabı ve kaynak kitaptan başlayarak konunun en orijinal kaynak kitabına varıncaya kadar arada kalan birçok eserden yararlanacak. Çünkü buna zamanı olacak hatta büyük kütüphanelerimizin bulunduğu bölgelerde orijinal eserleri bile yakından inceleme imkânı olacak. Öğretmen, böylece kendini yenilemiş, öğrencinin de eli altında bulunan kitaptaki bilgileri, allayıp pullayıp öğrenciye sunma şaklabanlığından kendini kurtarmış, kültürel beslenmede doyuma ulaşmış bir eğitici olarak karşımıza çıkar. İşte bu öğretmen öğretir de eğitir de. Yalnız öğrettiği şeylerin uygulamasını yapabilecek bir ustalığa ulaşmamışsa etkili olmasını beklemek çalışmadan başarmasını beklemekten farksızdır.
Peki, öğretmen belirtilen nitelikte çalışma yapar mı? Yapar, isterse yapmasın. Her şeyden evvel vicdanî bir baskının altında ezilmek istemez. Onun için yapar, yapmak ister. Ayrıca beşerî dünyada insanlara bir iş yaptırmak için maddî müeyyideler de uygulanmaktadır. Bunlar kanun ve yönetmeliklerle (5) mümkün olan şeylerdir. Bunlar da cezalar, mükafatlar, tenziller, terfiler, istekli -isteksiz tayinler v.s. dir. Bunlarla da tedbirler alınabilir. İkinci ve zor olan yoldur bu. Zor da olsa bu yola mecbur kalındıkça baş vurulur. Bunun esprisi 4.bölümde anlaşılır sanırım.
ORTADERECELİ OKUL ÖĞRETMENLERİNİN
TERFİ –TAYİN ve NAKİL İŞLEMLERİ VE UYULACAK PRENSİPLER
Daha önce sözünü ettiğimiz merkezî bir şekilde değerlendirilen öğrenci imtihanlarının sonuçları, tek tek öğrencilerin okulun ve dersi okutan öğretmenlerin başarısının bir ölçüsü olacaktır. Burada şu husus önemlidir: Olağanüstü hallerle gecikmiş yıllık plânlarda başarısızlığa yol açan uygulamaların raporları, delil ve gerekçeleri ile imtihan cevap kağıtları ile beraber gönderilmeli, değerlendirmede dikkate alınması sağlanmalı. Bu durum, okul müdürünün kanaatine bağlı kalmamalı yani planı yetiştirememiş bir öğretmenin mazeretini meşru sayıp saymama konusunda okul müdürleri nispeten yetkili sayılmalıdır.
İmtihan sonuçlarına göre öğrenci başarıları şube şube ele alınır, bu şubelerin başarılarının ortalaması istenen derecede ise öğretmen de başarılı sayılır. Aksi halde, öğretmeni bir sürü külfetten kurtaran bu sistemin nimetinden faydalanmamış, öğrencilerini de faydalandırmamış öğretmen, başarısız sayılmalı düşüncesine, önem verilmelidir.
Kısacası ve açıkçası sun’i bir değerlendirme olmayacağı için öğretmenin okuttuğu şubenin dersteki başarısı öğretmenin de başarısıdır. Bir öğretmenin şubelerin başarı ortalamaları ise öğretmenin eğitim yılı içindeki başarısı olur.
İşte bu başarı, öğretmenin tayin, nakil, terfi, mükâfat ve mücazatında ölçü olmalıdır.
Ayrılmış bölgelerden alt kademede bulunan bir bölgede, istenilenin üstünde bir başarı göstermişse bir üst bölgeye, isterse tayini yapılabilmeli, üst kademedeki bir bölgede istenen başarıyı gösterememişse alt kademedeki bir bölgeye, istemese de nakli yapılabilmeli. Böyle durumlarda eş durumundan ayrı bölgede kalmamalı. Eşi de aynı bölgeye nakledilebilmeli. Duruma göre tayin edildiği bölgedeki okulların başarı durumu da dikkate alınmalı.
Böyle bir uygulamanın öğretmenleri teşvik edeceğine halisane duygularla inanmaktayım.
İL ve İLÇE MERKEZİ DIŞINDAKİ OKULLARDA YAPILAN EĞİTİM ve ÖĞRETİMİN EKSİKLİK ve BOZUKLUĞU
Denebilir ki son zamanlarda, ülkemizdeki diplomalı cahillerin kaynağını, bu okullar oluşturuyor. Bu okullardaki eğitim ve öğretimin sağlıklı olduğundan hiçbir akl-ı selim kişi bahsedemez. Zaten bu okulların bir kısmı elverişsiz binalarda aceleyle açılmış okullardır. Bu okulları ya sağlığına kavuşturmalı ya kapatmalı. Bu günkü Türkiye şartları bu okulların kapatılması gerektiği inancını destekliyor. “Bu zamanda Okul kapatmak, cehaletle mücadeleyi bırakmak anlamına gelmez mi?” şeklinde bir soru sorulabilir. Öyleyse bu okulların neden kapatılması gerektiği üzerinde durabiliriz. Bu okulların çoğu- yukarıda ifade edildiği gibi-eğitim öğretime, nev’i sahsına münhasır binalara sahip değil. Bu bir, bazı bölgelerde, birbirlerine oldukça yakın köylerde hâlâ eğitim öğretimi sürdürmeye çalışıyorlar, bu iki. Bu okulların çoğu hemen hemen branş öğretmenlerine sahip değiller; bu üç. Dolayısıyla bir kısım dersler, branş dışı okutuluyor, ücret ödeniyor. Ücret alan öğretmenler, diğer taraftan maaşının bedeli olan ders saatini dolduramamış durumda iken bunda öğretmenin suçu olamaz, bu dört. Hele hele en önemlisi, bu okulların öğrenci mevcutları şehirlere göre çok az sayıda hatta öğretmen sayısının öğrenci sayısından çok olduğu okullar da duyulmuştur, bu beş. Yine, fen bilgisi laboratuvar ve malzemelerinin bir kısım okullarda olmadığı, bir gerçek. Şehir okullarında, sandığı açılmamış malzemeler bile bulunabiliyor, bu altı. İstidat ve kabiliyete ait derslerin işleneceği tesisler ya yok yada kifayetsiz durumda, bu yedi. Bunları çoğaltmak mümkün.
Bu şartlar altında, bu okullardan mezun olan çocuklardan imtihanla öğrenci alan liselere girmelerini beklemek serap görmekten farklı bir şey değildir. Kaldı ki şehir okullarında, veliler özel kurslar aldırmak suretiyle böyle okullara öğrenci girmesini sağlamaya çalışıyorlar. Bu yavrularımız, düz liselerde bile eğitim öğretim için problem oluyorlar. Hem bu çocuklara hem velilere hem bunları okutmaya uğraşan öğretmenlere hem de en önemlisi devletimize yazık, günah değil mi?
Her halde bunun da bir çaresi vardır.
Öyleyse ne yapmalıdır?
Bu okulların birleştirilmeleri veya en yakın il ya da ilçe merkezlerindeki okullara nakledilmeleri eğitim ve öğretimi sağlıklı hale getirir kanaatini taşıyorum.
Böyle olursa öğrencilerin okula nasıl gidip geleceği sorusu akla gelebilir elbette gelecektir. Asrımızda ulaşım imkanları son derece süratli ve sıhhatlidir. Öğrencilerin öğrenci servisleri ile okula getirilip götürülmeleri sağlanabilir veya pansiyonlar açmak suretiyle öğrencilerin okulun bulunduğu yerde kalması sağlanabilir. Böyle bir uygulamanın malî yükünün devlete az mevcutlu okula verilen hizmetten daha fazla olacağı söz konusu olamaz. Öğrenci servisi kurulduğu takdirde veya pansiyonlar açıldığı takdirde bunun malî yükü öğrenciye dolayısıyla veliye ait olacaktır. Devlet sadece pansiyon açacak veya servis aracı koyacaktır. Zaten birçok il ve ilçe merkezi okulları, mevcudu artırmaya müsait binalara sahiptirler.
Bu şekil bir uygulama, devletin malî yükünü hiç şüphesiz azaltır. Diğer taraftan, o eğitim ve öğretim, sıhhatini artırır çünkü il ve ilçe merkezi okulları branş öğretmenine sahiptirler ayrıca var olan eksiklikler de il ve ilçe merkezi okulları branş öğretmenleri tarafından giderilir. Daha önemlisi il ve ilçeye gelen bu öğretmenler kültürel bir çevreye geldiklerinden kendilerini yetiştirme imkânına kavuşurlar. İçlerinde olan eziklik duygusunu yenmiş olurlar. Eski okullarındaki başarı durumlarına göre daha üstün duruma geçerler. Bu başarı aynı zamanda öğrencinin de başarısıdır.
6-İL ve İLÇE MERKEZİ DIŞINDAKİ ORTA DERECELİ OKULLARIN MALÎ YÜKÜ
Bu yükü, birkaç kısımda ele almak mümkündür.
1- Personel
a-Müdür
b-Öğretmenler ve memurlar
c-hizmetliler
2- Alt yapı
a-Bina
b-Isınma
c-Aydınlatma
Devamı gelecek 3. Bölüde.